Çocuklarımızı nasıl yetiştiriyoruz?
Çocuk anneye muhtaç, anneye bağımlı doğuyor. Peki, hedef ne? Tam bağımsız birer birey yetiştirebilmek. Çünkü size bağımlı bir birey yarın başkasına da bağımlı olmaya meyilli yapısı olması muhtemeldir ve bu muhtaç olunan kişilerde sizler kadar merhametli ve iyi niyetli olmayabilir.
Amacımız bağımlı doğan çocuğu ileride bireysel anlamda bağımsız ve özgür birer birey haline getirebilmek. Bireysel anlamda bağımsız olan çocuk, ileride ciddi anlamda özgüveni yüksek olacak ve kendi düşüncesini, emeğini ve duygusunu çok rahat ifade edebilecektir.
Bu gelişimin temelleri 0-7 yaşları arasında oluşuyor. Biz biliyoruz ki bir binanın temeli nasıl bütün katları taşıyorsa, insanı bir ömrü boyunca ayakta tutan da bu yaşlarda yerleşen bilinç oluyor. Eğer 0-7 ve 7-11 yaşları arasında çocuk annesiyle olan duygusal kanalları yeterince açamamışsa ve aradaki ilişkide sıkıntılar varsa, çocuk ileriki dönemlerde bağımlı, pasif, agresif kişiliğe sahip olabiliyor.
Örneğin; bir binanın 100 m2 temeli varsa en iyi müteahhit bile bu temelin üzerine 300 m2’den daha geniş bir bina yapamaz. Yaparsa o bina hafif bir sallantıda çöker ve binanın içindekilerde bu enkazın altında kalır. Bir çocuğu da uzman olarak incelediğimizde, ileride nasıl bir karaktere sahip olabileceğini az çok tahmin edebiliyoruz. Tabi ki onun hangi mesleği seçeceğini bilemeyiz ama uzman olarak onları bir süre inceledikten sonra onların gelecekte nasıl insanlarla evleneceğini, nasıl kişisel yönelimleri olacağını tahmin edebiliriz. Bu tespit de anne-baba-çocuk iletişimin ne kadar önemli olduğunu bize gösteriyor.
Doğru bildiğimiz çok fazla yanlış var ve biz bu yanlışları yapmaya devam ediyoruz. Ailelerle olan görüşmeler sonucunda şunu tespit ettik ki sosyo-ekonomik durumu düşük veya sosyo-ekonomik durumu yüksek semtlerdeki ailelerin çocuklarında sorunlar hemen hemen aynı. Birinde TV bağımlılığı varken diğerinde tablet bağımlılığı var. Birinde bali bağımlılığı varken diğerinde esrar ve diğer uyuşturucu bağımlılıkları oluşmuş. Birçoğunda yalnızlık ve özgüven eksikliği, alt ıslatma, tırnak yeme, ödev yapmama, hedef belirsizliği, anneye ve babaya olan güvensizlik veya korku ortak paydalar arasında.
Çocuklarımıza iki şeyi miras bırakabiliriz. Bir tanesi maddi anlamda hangi olanağa sahipsek (Daire, iş yeri, arsa, ev, fabrika, bankada birikim vs..) o gücü bırakabiliriz. Diğeri ise bunların hepsini kazanabilecek cesaret, özgüven ve yaratıcı fikirlere sahip bir yetiştirme tarzını miras olarak bırakabiliriz. Daha çok işinizle vakit geçirip, çocuğunuzla daha az kaliteli zaman geçiriyorsanız, muhtemelen birinci şıkkı miras olarak bırakacaksınız. Ama miras olarak mal veya mülk bırakma yerine çocuğunuzla daha fazla vakit geçirme arzunuz varsa, çocuklarımız hayallerine ve yeteneklerine daha fazla sarılma arzusu duyacaklardır.
Siz çocuklarınızla yeterli ve kaliteli vakit geçirebilirseniz, çocuk bu gelişimsel süreç içerisinde özgüvenini oluşturacak. Çocuk bunu sağlayabildiği için ileriki dönemlerde nasıl bir iş adamı/kadını, nasıl bir doktor, nasıl bir bilim insanı, nasıl bir mesleğin içerisinde yer alacağının temel duygularını hissedebilecek.
Görüyoruz ki bazı çocuklarımızda özgüven eksikliği abartılı bir şekilde var. Bu, çoğunlukla annelerimizin yanlış bazı tutumlarından kaynaklanıyor. Neden? Çünkü çocuklarımızı fanus içerisinde yetiştirmeye çalışıyoruz. Abartılı bir korumacı yaklaşım söz konusu. Bunda medyanın yönlendirmesi ve etkisinin de çok büyük payı var. Medya; taciz, tecavüz, şiddet gibi skandal haberleri fazlaca gündeme getiriyor ama biz unutuyoruz ki biz de o dünyanın içinde yaşıyoruz. Komşumuz, öğretmenimiz, patronumuz, arkadaşımız herkes o dünyanın içinde yaşıyor. Ama çocuklarımızı öyle bir tarzda yetiştiriyoruz ki, her an bir yerlerden zarar görecekmiş gibi davranıyoruz. Bazen kişi çocuğuna, komşusundan bile asla bir şey almamasını bile tembihleyebiliyor. Belki de o çocuk komşusunun çocuğu ile iyi birer arkadaş olacakken, birbirlerine karşı çekimser davranmaya, iletişim kurmamaya özen gösterir hale geliyor. Aslında a sosyalliği çocuklarımıza biraz da bizler aşılıyoruz.
Bu durum çocuklarımızda asosyalleşmeyi artırıyor. Her çocuğun, bakıyoruz ki birkaç arkadaşı var ve sadece onlarla iletişim halinde. Okulda gruplaşma ve daha sonra grubun içerisine arkadaş almama, gruptan çıkamama durumu ortaya çıkıyor. Bu aslında çocuğun ‘yalnızım ve benim benden başka dostum yok’ duygusunu ortaya çıkaran bir durum. Bu durum aynı zamanda, çocuğu yeteneklerini keşfedememe noktasına da götürüyor. Yetenekleri keşfedememe noktası, çocuğun yalnızlığından kaynaklandığı gibi yanlış anne tutumundan da kaynaklanabiliyor.
Dünyanın en hızlı koşan maratoncusunu ele alalım. Bu maratoncuya bir baston verelim ve 8 ay boyunca günde 12 saat ne yaparsa yapsın bu bastonla yürümesini isteyeceğiz. Dikkat edin şampiyonluklar kazanmış bir maratoncudan bahsediyorum. 8 ay sonra bu maratoncunun yanına gidip elinden bastonu alalım ve 100 metre koşmasını isteyelim. Ne mi olur sizce? Büyük bir ihtimalle ilk on metre koşmadan tökezleyip yere düşer ve o maratoncu kendisinin sakat, özürlü olduğuna inanmaya başlar. Çünkü 8 ay boyunca ona neyi hissettirdik? ‘Senin kazandığın şampiyonluklar önemli değil, as olan bu bastondur. Baston olmasa sen bir hiçsin, ancak ve ancak bu bastonla yürüyebilirsin duygusunu’
İşte annelerimizin bazıları da çocuğuna tıpkı bunun gibi davranıyor ya da hissettiriyor. İstemeden de olsa “Yanında ben olduğum sürece sen değerlisin, başarılısın, akıllısın. Ben olmasam sen hiçsin” duygusunu bilinçsizce veriyorlar. Nasıl mı veriyorlar? Yaşına uygun olmayan teknolojik araçlar alarak, abartılı korumacı yaklaşarak, dinlemeyerek, her istediklerini yaparak…
Bazen de annelerimiz terapi ve danışmanlıklarımıza gelerek yakınırlar: ‘Sayın uzmanım, çocuğumun evde pabuç gibi dili var fakat okulda sesi çıkmıyor acaba neden?’
Çocuklarınızın hata yapmasına izin verin. Arkalarını hep toplamayın. Hataların yapılmasının normal lakin aynı hatada 3 veya daha fazla ısrar etmenin yanlış olduğunu anlatın. Kendi düşüncelerini söylemesine ve ev içinde size yardımcı olmasına izin verin. Yeni fikirleri varsa dinleyin, baştan reddetmeyin. Bazen de onların dediğini yapın, beraber yanılmayı da öğrenin. Ben demiştim, ben söylemiştim, ben uyarmıştım kelimelerini fazla kullanmayın. Çocuklarınız kendi akıllarına ve yüreklerine inanmasını sağlayın.
Soner KOŞAN
Uzman Pedagog/ Psikoterapist/ Yazar
Hashtags
çocuk yetiştirmek anne-baba olmak ebeveynlik tutumu gelişim eğitim
Kategoriler
Aile Aktuel Pedagojik (Aile-Çocuk- Ergen)