Aşk nedir, arayış nedir?
Bazen unuturuz kim olduğumuzu ve bu dünyaya neden geldiğimizi.
Hepimizin varoluşsal sebebi çok farklı. Yaşam çok daha büyük bir evren.
Çalışmak o evrenin bir gezegeni. Aşk ise senin varoluşundan itibaren yaşamdan
keyif almanı sağlayan, ilahi ve dünyevi zevklerini tutkulu geçirmeni sağlayan
bir enerji. Ölümden sonraki evreni görmediğimiz, bilmediğimiz halde neden hayranlık duyarız? İyi, güzel, bolluk, adalet, mutluluğu neden o
evrene layık olarak görürüz de bu yaşadığımız evreni tam tersi huzursuz şekilde
yaşarız? Ölümden sonra da dirilen bizler olmayacak mıyız? Madem ölümden sonra
hayat var ve orası hep hazlarla çevrili; o zamanda orada çelişkiler,
karşılaştırmalar, yetersizlikler, daha fazlası olmayacak mı? Çünkü o evren çoğunlukla
duygularımıza cevap veriyorsa aşkı nerede bulacağız?
Aşkı arayarak partner seçersen; sonsuzluk içinde tanımadığın bir
cisme çok anlam yükleyerek birleşirsin. Çünkü görmediğin aşkı bir şeylere
benzeterek ömür geçirme şansın çok büyük. Şanslıysan; mutlu olduğun anları anlamadan, hissetmeden”
aşk” diye karşılaştığın tanımlarla mutlu olursun. Şansızsan; aşka küsersin. Küstüğün
şeyi bile anlamadan partnerlerine
kükrersin ama ömrün faturasını kendine kesip yalnızlığa mahkum edersin. Diyelim
aşka küstün, motivasyonun azalıp yaşamdan da keyif alamayabilir doyumsuz bir
çalışan olabilirsin veya tam tersi bir ömrü sonsuzluk içinde mutsuz geçirebilirsin. Sen aşktan intikam
aldıkça aslında ömrünü bitirdiğinin farkına varmazsın bile.
Partnerinde aşkı ararsan;
bulacağın şey senin geçmişindeki açlığın olacaktır. Karşındaki
partnerin, bunu maalesef anlayamaz, anlasa bile kendinden orijinal bir şey
koyamaz çünkü çoğunlukla seni kaybetmemek için maske ile gezmek zorunda. Çünkü
aşk diye sevdiği şeyin aynada ki aksında seni görür. Seni kaybetmemek, kendini
güvensizlik zindanına kilitlememek için olmadığı gibi davranacak. Olmadığı biri
gibi davranmak zordur. Gün olur maske düşer, geçen ömür olur, kalan ise koca
bir hayal kırıklığı.
Kendini ararsan bulacağın şey ötelediğin, bastırdığın benliğin
olacaktır. Yalnızca cesaretliler onunla yüzleşebilir. Geleceğin anahtarı geçmişin ayak izinde saklı. Sen büyüyen
ayaklarınla minik ayaklı benliğine dokunabilecek misin? Dokunsan ne çıkar
dersen şu anda ne yapıyorsan onun 10 belki 100 tekrarı olan bir sahneyi farklı
oyuncularla tekrar oynarsın. Dokunursan ağlayacaksın, hasret çekeceksin, itiraz
edeceksin hatta kendine öfkeleneceksin ama tüm bu duyguların farkına vararak
kendini tanıyacaksın. Benliğinin köylerini, yollarını, karanlığını, güneşini,
yağmurunu tanıyacaksın. Bu ne mi sana kazandıracak? Bir bütün olarak var olmayı
ve benliğinin yollarını, evlerini tanıdığın için neye gereksinim olduğunu, neyi
arzuladığını nerede çıplak olduğunu anlayacağından; hangi partnerin, hangi işin
sana iyi geleceğini çok daha iyi anlayacaksın. Yani sonsuzlukta mumun etrafında
dönen pervane olmayacaksın kendi ışığınla ışık olanı çağırabileceksin. Yani
belki sıfırı (0) göreceksin ama sonra bedensel değil zihinsel, aşksal
büyüyeceksin. Onun için aşk için bir
bakış, bir ses, bir davranış yeter derler. O hep bir çağrışımın arkasındaki
benliktir. O benlik çoğunlukla senin ötelediğin çocukluğunun ta kendisidir.
Kimler aşkı tanımlamadı ki? Her filozof kendi yaşadığı veya
yaşayamadığı hazların doğrultusunda aşkı tanımladı. Hiç biri aşkın içinde bir
bütün olamadı. En iyisi aşka dokundu. Aşk çok mu kutsal? Hiç de değil. Kutsal
olan belki de insanoğludur. Yani bebeklik ve çocukluk çağımız. Zaten aşkta o
bebeklerde ve çocuklardaki masumiyeti, saflığı, basitliği, enerjiyi,
şapşikliği, tatlılığı aramaz mıyız?
Platon, aşkı,
ruha olan sevgi ve bilgelik sevgisi olarak kavramsallaştırır. Aristoteles aşkı, dostluk
üzerinden tanımlamaya çalışır. Dost olabilmek ve dost kalabilmek belki de aşkın
gerçeğidir der. Schopenhauer, türün”
ideal” insan tipini korumak için eşleştirme çabası. Ama insanoğlu binlerce
yıldan beri milyon kere denemesine rağmen ideal olanı bulamayacak ve hep bir
arayış içinde olmaya devam edecektir der. Spinoza, kurtarıcı olarak görür. Ona sahip olmak, onda gördüğüm
şeyi sevmek ve koşulsuz sevilmek olarak tanımlar. Sigmund Freud; aşkı, Anneden ayrışmanın yarattığı boşluk ve
arayışın yeniden anlık hazlarla doldurmak olarak tanımlıyor. Sokrates sorgular. Aşk ne ister?
Güzellik mi, iyilik mi? Aşk güzellik ve iyilik istiyorsa kendinde olmayan veya
eksik olan şey demek değil midir? Güzellikten ve iyilikten eksik olan şey; peki,
insan için iyi bir şey mi veya mutlu eder mi?
Şükür etmek önemli midir? Var
olanla barışmak ve onunla yaşam sürdürmek, daha fazlasını istememek, kendimizde
olmayanları veya negatif örnekleri hep kendimize hatırlatarak ömrü tamamlamak
belki maharet ama bu sevmek ve sevilmenin tanımımı? Sevmek ruhani mi yoksa bedensel hazı ister mi? En ilahi aşkta dahi
dua ederek, adını zikir ederek, onun vadettiği dünyayı düşleyerek, kutsal yerleri ibadet ederek ve benzer
inanlarla sohbet ederek daha çok inanıp kendimizi mutlu etmiyor muyuz? O zaman
dünyevi aşkı nasıl tanımlayacağız?
Daha fazlasını istemek, daha
güzelini, daha iyisini, daha hazlı olanı istemek ve nerede durmayı bilmemek günah mı,
suç mu? Hangi durak daha mutlu edecek bizi. Çocukluğumuzdan intikam alırcasına
bedenden bedene, ruhtan ruha, gönülden gönüle bir arı gibi dolaşmak mutlu
edecek mi, aşka kavuşturacak mı? Peki, arının
çiçekten çiçeğe dolaşmasının çiçeğin güzelliğinden daha çok arının genetik
yapısından kaynaklı görev ve sorumluluğunun bir parçası olduğunu neden
algılamayız? Arıya seçme şansı verilseydi acaba ne yapardı, nerede dururdu ve
her daim polen toplar mıydı? Madem bizim bir irademiz var bu iradeyi nasıl
organize edeceğiz? Biz insanlar haz ve ide’nin bütünleşmesinden olduğunu
unuturuz.
Aşk nedir diye sorup onu benliğin
dışına atma. Aşk arzularının ve benliğinin çok yakınında.
Aşk aslında belki de kendini aramak
veya yorulup bir kişiye sarılıp var olanla mutlu olma çabası. O zaman aslında
mutluluğu da her koşulda yaratan bizler değil miyiz?
Mutluluğu aşka dönüştürenlerden mi
yoksa aşkı mutluluk diye tanımlayıp arayışta olan gezginlerden misin? Yoksa
üçüncü bir yol var kendine dokunmak mı dersin?
Hashtags
aşk ilişki mutluluk sevgi arayış benlik duygusu online terapi kendini bulma kişisel gelişim evlilik terapisi çift terapisi iletişim güven klinik psikolog psikolog saygı
Kategoriler
Aktuel Diğer