Aile nedir? Neden aileye ihtiyaç duyarız? Aileyi nerede arıyoruz?
Şimdiye kadar izlediğimiz
dizilerde, romanlarda ailenin 1001 çeşidiniz izledik, okuduk. Tarihten bugüne
aile nedir onu anlatmaya çalışayım sonrada
bu önemli dizi hakkında birkaç kelam edeyim.
Aileyi şu şekilde tanımlarsak
nasıl olur? Var olma ve hiç kişiye göre
göreceli bir kavram. Varlığın içinde hiç gibi hissedebilirsin hiçin içinde
kendine yarattığın sanal varlığa sarılabilirsin. Var olanın içinde hiçleşmek,
Hiç olanın içinde var olmaya çalışmak. Sonra da bulduğun veya kendinin
oluşturduğun bir olguya sıkı sıkı sarılarak varlığını kabul ettirmeye çalışmak.
Sevip de kavuşamayanlar,
sevmeyip de evlenenler, sevip kavuşan ve bir süre sonra birbirlerini aldatanlar
veya ayrılanlar, çocuğu çalınanlar,
parçanmış aileler, ihanet, aldatma, ayrı evliliklerdeki kişilerin çocuklarının
kardeş çıkması, anne ve babalarından sevgiyi alamayanlar, tecavüz, taciz, evlat
edinme, yetimhane, aile içindeki ideolojik ayrılıklar, farklı din veya mezhebi
olan partnerlerin evlilikleri ve sorunları…
Say say bitmez.
Acıları bilinçli veya bilinçsiz
bir şekilde aile içine sokan veya yaşadıklarımız veya yaşayamadıklarımızın
acısını çıkartırcasına aile içinde yaşanmasına seyirci kalanlarda yine bizler
değil miyiz? Yukarıda saydığım aile için
problemlerin en az bir tanesini bu yaşımıza kadar ya yaşadık ya da anne,
babalarımızdan, büyük ailemizden, çevremizden duyduk, şahit olduk. Yani
acılarımızı yaşayan da acıların yaşanmasına isteyerek veya istem dışı
yaşanmasına razı gelen aslında bizleriz. Hangi millete, dine, mezhebe, ideolojiye
inanıyorsan inan yine bu sorunları çözen tek şey; sığındığın insanlık. İnsanlık
olgusunu yaşamı ile bütünleştiren kişi, kendisiyle, çevresiyle, ailesiyle,
mesleğiyle daha barışık yaşayabiliyor. Çünkü insanlık değerleri en güçlü
problem çözücü anahtardır. Bu anahtarı kullanabilmek için kendimizi tanımamız
gerek.
Peki, biz kimiz gerçekten? Aynı anne, babadan geldiğimiz halde
kardeşimiz ile zaman zaman ciddi duygu ve düşünce ayrılıkları yaşayan, kazık
yiyen veya atan, sevdiğimiz insan ile çoğu zaman çatışan, aldanan, aldatan, en
sevdiğimiz arkadaşlar veya yoldaşlarımız tarafından çoğu kez anlaşılamayan
bizler ne istiyoruz ve kimiz gerçekten?
Ailemiz, akrabalarımız,
arkadaşlarımız, beraber yaşadığımız kişilerce çoğu kez anlaşılamayan, mağdur
duruma düşürülen bizler; hiç tanımadığımız kişiler ve şeyler için bize empoze edilen
duygu, düşünceler, hedefler, hayaller, inançlar için mücadele etmedik mi? Hatta
bizlere empoze edilen bu hayaller için mücadele ettik, ömür tükettik, belki de
bu değerler uğruna savaştık, öldük, öldürdük birçok şeyimizi kaybettik.
Günün sonunda yine ailemize
döndük veya kendi ailemizi kurmaya çalışırken kendimizi gördük. Daha küçük, çekirdek
aile içinde ne bir birey ne de bir bütünün parçası olabildik. Buradaki
başarısızlığımızı örtbas edebilmek için daha büyük duygu, düşünce, inanç
sistemin içine girip salt aidiyet hissedebilmek ve birey olabilmek için mücadele
edip hatta uğruna savaşıp ağladık veya ağlattık. Bunun karşılığında da daha
büyük bir davanın ailenin (vatan, millet, inanç, takım taraftarlığı…) bir ferdi
olabilmek için. Biz aynı kandan, candan, dinden, milletten, mezhepten, ekonomik
koşullardan gelmemize rağmen bir birimizi anlamakta zorlanıyor ve birbirimizle
mücadele ediyoruz. Neden ailemizden
uzaklaşıp daha uzaktaki ve bize ilk etapta somut olarak dokunamayan şeyler ve
kişiler için mücadele ediyoruz? Bu mücadele doğru veya yanlış o konuya
girmeyeceğim çünkü bunlar göreceli kavramlar ama bu tamir etme, yeni aile kurma
olgusu neden daha küçük, daha hızlı organize edilebilen yapı olan aileden
başlamakta tereddüt ediyoruz?
Paradoksun tam ortasında çelişkilerle
yaşıyoruz. Aidiyet duygusunu yaşamak ve mutlu olmak için kendimizin ve
karşımızdaki kişilerin varlığını yok etmek, mutsuz kılmak dahil bir çok şeyi
salt aile olabilmek için feda ediyoruz. Belki da amacımız aile kurmak değil
kendi yaşadığımız acıların intikamını almak, değerli olduğumuzu hissetmek,
sahip olmak ve çektiği acıların sonucunda ulaştığı fikre özgü kendisinin
krallığını kurma çabası... Bazılarımız evlenerek ve çocuk yaparak bu emeline
ulaşmaya çalışıyor bazılarımızda daha büyük umutlarla büyüttüğü ideolojik
yaklaşımlarla yaşamına anlam katmaya çalışıyor.
Onun için aile hep değerli
olacaktır. Çünkü aile hem pedagojik ve sosyolojik olarak bizlerin var olma ve
varlığını sürdürebilmesi açısından değerli hem de aileyi yeniden yaratmak ile
ilgili mücadelemizin bir ürünü olarak hep karşımıza çıkacak.
Filozofların ve Tanrıların
gözünden Aile
Eski Mısır: Eski Mısır
mitolojisinde aile, tanrılar ve insanlar arasındaki bağlantıyı önemli bir
şekilde yansıtır. Mısır tanrıları, ailelerin koruyucuları olarak kabul edilir
ve onların insanlarla olan ilişkileri önemlidir. Örneğin, İsis ve Osiris
efsanesi Mısır mitolojisinin merkezinde yer alır. Bu efsaneye göre, İsis ve
Osiris birbirlerine aşıktır ve evlenirler. Ancak Osiris, kötü niyetli kardeşi
Seth tarafından öldürülür. İsis, Osiris'in cesedini toplar ve ona yeniden hayat
verir. Bu efsane, aile içi sevgi, bağlılık ve ölümsüzlüğün sembolü olarak
görülür.
Ayrıca, firavunlar da Mısır
mitolojisinin bir parçası olarak tanrısal bir aile yapısına dahil edilmiştir.
Firavunlar, tanrı Horus'un bedeninde reenkarnasyon olarak kabul edilirler ve bu
nedenle tanrılarla aile bağlarına sahip olarak yönetirler. Var olan aileyi
sorgulamadan kutsallaştırma ve kendinden olmayan herkesi ötekileştirme
Antik Yunan: Antik Yunan
mitolojisi, aileyi tanrılar ve kahramanlar arasındaki karmaşık ilişkilerin bir
yansıması olarak sunar. Yunan tanrıları, aile içi çatışmalar ve ilişkilerle
dolu bir pantheonun parçasıdır. Örneğin, Zeus'un babası Kronos (Cronus) ve
annesi Rhea (Rhea) idi. Kronos, Titanlar soyundan gelirken Zeus ise Olimpos
Tanrıları soyundandı. Kronos, önceki nesil olan Titanların lideri ve babası
Uranus'u devirmişti. Uranus'u deviren Kronos doğacak çocukları tarafından
öldürüleceğini kahinlerden öğrendiğinde her doğan çocuğunu yutuyor Zeus’un
annesi Rhea oğlunu saklar ve gizlice büyütür. Zeus diğer Olimpos Tanrıları ile
babası Kronos’u yener dünyanın en derin bölgesi olan Tartarus’a gönderir ve baş
tanrı olur. Zeus'un birçok eşi ve çocuğu vardır ve bu aile içi karmaşa Yunan
mitolojisinin önemli bir temasıdır. Burada gördüğümüz gibi aileyi kurmak, onu korumak
ve kendi liderliğini her ne pahasına olursa olsun devam ettirmek çok önemli.
İster tanrı ister insan olsun hep karmaşık, çıkarcı, narsist aile bağları
karşımıza çıkmaktadır. Tanrılar mı, insanlardan, insanlar mı tanrılardan
etkilenmiş soru işareti.
Aile için düşünürler ve
edebiyatçılar ne demiş bir bakalım:
Aristoteles, aileyi
toplumun temel birimi olarak görür. Ona göre aile, bireylerin temel
ihtiyaçlarını karşılamak için bir araya geldikleri bir yerdir. Aile içindeki
ilişkiler, insanların erdemlerini geliştirmelerine yardımcı olur.
Jean-Jacques Rousseau,
aileyi toplumsal sözleşmenin bir sonucu olarak ele alır. Ona göre, aile,
insanların doğal özgürlüğünü sınırlayarak toplumsal düzenin oluşmasına katkıda
bulunur. Ancak aynı zamanda aile, özel mülkiyet ve toplumsal eşitsizlik gibi
sorunların da kaynağı olabilir.
Friedrich Engels, aileyi
sınıf toplumunun bir ürünü olarak görür. Ona göre, kapitalist toplumda aile,
mülkiyetin devamını sağlayan bir kurum olarak işlev görür. Aile içindeki
cinsiyet rolleri, sınıfsal eşitsizliği ve sömürüyü sürdürür. Ayrıca aile
içindeki emek bölünmesi, sınıfsal eşitsizliği pekiştirir.
Sigmund Freud, aileyi
bireylerin psikolojik gelişimi için kritik bir faktör olarak inceler. Aile
içindeki ilişkiler, bireylerin kişilik gelişimini etkiler. Özellikle oedipus
kompleksi ve elektra kompleksi gibi kavramlar, Freud'un aile içi dinamikleri
anlamak için geliştirdiği teorilerin bir parçasıdır.
John Locke, aileyi
bireylerin doğal haklarını korumak için bir araç olarak görür. Ona göre, aile,
mülkiyet hakkı ve bireysel özgürlüğün temeli olan kişisel güvenliği sağlamak
için bir rol oynar.
Fyodor Dostoyevski
(1821-1881): Dostoyevski'nin eserlerinde aile, sıkça trajik ve çatışmalı
bir şekilde ele alınır. Özellikle "Karamazov Kardeşler" gibi
eserlerinde aile, günah, suç ve insanın içsel çatışmalarının bir yansımasıdır.
Dostoyevski'nin aile teması, insan doğasının karmaşıklığını ve içsel
mücadelelerini gösterir.
Franz Kafka (1883-1924):
Kafka'nın eserlerinde aile, sıklıkla yabancılaşma ve kişisel kimlik kaybı gibi
temaların bir parçası olarak işlenir. "Babaya Mektup" gibi
eserlerinde aile, bireylerin toplum ve otorite ile olan ilişkilerini yansıtır.
Leo Tolstoy (1828-1910):
Tolstoy'un eserlerinde aile, ahlaki değerler, insanın toplumla olan ilişkileri
ve kişisel büyüme için bir zemin oluşturur. "Anna Karenina" gibi
eserlerinde aile, karakterlerin seçimleri ve eylemleri üzerinde derin bir
etkiye sahiptir.
Halit Ziya Uşaklıgil
(1867-1945): Halit Ziya Uşaklıgil'in eserlerinde aile, genellikle burjuva
sınıfının yaşam tarzını ve ahlaki değerlerini yansıtır. Özellikle "Aşk-ı
Memnu" adlı romanında aile içi çatışmalar ve yasak aşk teması önemlidir.
Bu eser, aile bağları, ahlaki değerler ve toplumsal normlar arasındaki
çatışmaları işler.
Orhan Kemal'in “Cemile”,
“Bereketli Topraklar Üzerinde”, “72. Koğuş” eserlerinde aile kavramı, genellikle toplumsal ve psikolojik açıdan
incelenir. Aile içi dinamikler, karakterlerin kimliklerini ve yaşamlarını
etkilerken, toplumsal normlar ve değerler de bu ilişkilere yön verir. Aile,
Orhan Kemal'in eserlerinde yaşamın temel birimi olarak ele alınır ve
karakterlerin içsel ve dışsal çatışmalarının bir parçasıdır.
Yaşar Kemal (1923-2015):
Yaşar Kemal'in eserlerinde aile, özellikle kırsal yaşamın ve köy toplumunun
temel birimi olarak görülür. Aileler, doğaya ve toprağa derin bir bağlılık
gösterirler. "İnce Mehmed" gibi eserlerinde aile içi çatışmalar ve
köy yaşamının zorlukları işlenir.
Orhan Pamuk (1952-): Orhan
Pamuk'un eserlerinde aile, modern Türkiye'nin karmaşıklığını yansıtan bir tema
olarak işlenir. "Kara Kitap" ve "Masumiyet Müzesi" gibi
romanlarında aile, toplumsal değişim ve kimlik sorunlarına dikkat çeker.
Aile, çocukların ahlaki
değerlerini şekillendirmede ve geliştirmede büyük bir rol oynar. Aile içinde
çocuklar, ilk ahlaki değerlerini, etik normları ve davranış kurallarını
öğrenirler. İşte ailenin çocukların ahlaki değerlerine etkileri: Aile üyeleri,
çocukların ilk rol modelleridir. Çocuklar, ailelerinin davranışlarını ve
tutumlarını gözlemleyerek ahlaki değerler hakkında bilgi edinirler. Aile, kendisine
öğretilen, maruz bırakılan kültürel değerleri ve etik kuralları çocuklarına
değiştirerek öğretir. Çocuklar, aile içindeki ilişkilerde bu değerleri
deneyimleyerek öğrenirler.
Hashtags
aile aidiyet grup birey insan olmak terapi psikoloji var olmak hiçlik world therapy center yaşamak hayaller hedefler akrabalık aile kurmak çocuklar online terapi
Kategoriler
Aile Aktuel Pedagojik (Aile-Çocuk- Ergen)